Bir Şeyler Yazmalı Bazen

Dinleyelim bakalım

Açıkçası bu yazıya başlarken ne yazacağım konusunda pek de fikrim yok. Bir şeyler denemek lazım bazen. Hayatımın en kötü zaman dilimini geçirdiğimi daha önce de yazmıştım. Akademik hayatımda sıkıntılar yaşadım, okulum uzadı, birazcık dış dünyadan koptum. Ama sanırım artık biraz daha iyiye gidiyor. Nereye gidecek bilemiyorum.

Bir de bugünkü Behzat Ç bölümüne ayrıca değinmek istiyorum. "Ne bölümdü yahu!". İzleyenler beni anlayacaktır eminim. Özel güvenlik teröründen, üniversitelerdeki yemek ücreti zamlarına; badem bıyıklı polis müdürüne, selamün aleykümleşmeye kadar ince değil, gayet kalın mesajlar vardı. Bu ülkede kurgu bile olsa olanlara ufaktan dokunduracak insanlara öylesine ihtiyaç duyuyoruz ki.

Akil adamlarla ilgili fikrimi zaten daha önce yazdıklarımda net olarak açıklamıştım. Halkın da genelinin böyle düşündüğünü biliyordum zaten. Sonuçta dün, önceki gün basında yer alan(açıkçası ana akım medyada es geçilen) haberler de bunu doğruladı. Aklı başında hiçbir vatandaş; bir grup sözde akil tarafından belli fikirlerin kendisine dikte ettirilmesine müsaade etmez. Etmemeli.

Diğer bahsetmek istediğim nokta da TC ibaresinin kaldırılması meselesi. Biliyorsunuz ki ilk olarak Sağlık Bakanlığı'nda patlak veren olayda Erdoğan habersiz olduğunu iddia etmişti, kim inandı bilemem tabiki. Bu sefer de ibretlik bir çarkedişle TC ibaresinin geri takılmasından rahatsız olduğunu açıkça söyledi. Şüphesiz ki bu hareketlerinde akilli vatandaşlar için bir uyarı var. Abd diktesiyle işlenmeye çalışılan bir planı bu millet sindirmez, sindirimez, kabul etmez. Zorla ağzına tıkılırsa da, gereken yere kusar bu saçmalığı; ki böyle de oluyor, olacak.

Sanırım haftanın en sevilen zaman dilimi herkes için cuma akşamıdır. Önümüzde 2 günlük tatil var. Tabiki cumartesi çalışanlar da var. Olsun. Herkese iyi tatiller, akilli günler...

Akil Adamlar Tiyatrosu

Akil adamlar denen güruh ortaya çıktığından beri hemen her gün haberler yapılıyor. Çoğunun belli bir senaryoya göre tezgahlanan hikayeler olduğu o kadar açık ki. Yine ve yine basın kullanılarak dimağlara taciz başladı. Amaç tabiki algıları bulandırıp istenilen frekansa ayarlamak.

Daha önce Akil Adamların Amacı NE? yazımda da vurgulamıştım. Bu oyunun, bu saçmalığın amacı halkı yapılmak istenen oyuna alet etmek; "Halk istedi biz yaptık" yalanına zemin hazırlamak.  Hayır halk istemiyor, %58 destek var dersen eğer neye dayanarak bu saptamaya ulaştın derler adama. Farkında olmadan referandum falan mı yaptınız? Ya da yandaş şirketlerden birine ısmarlama anket mi yaptırdınız? Muhtemelen ikincisi.

Takip edenler mutlaka izlemiştir, Mardin konulu bir haberde tema şuydu; "Barış süreci etkisi ile oluşan olumlu hava ile şehre gelen turist sayısı arttı". Bu tema çevresinde yapılan(daha doğrusu yazılan) haberde benzer "barış süreci" vurgusu 5-6 kez yapıldı. Oradaki 3-4 esnafla da konuşularak bu tez sağlamlaştırıldı. Basın bu kadar adi olmamalı. Ismarlama haber yapıyorsunuz bari inandırıcı olsun be kardeşim. İki iddia var; 1- turist sayısı arttı, 2-Bu artış barış sürecine bağlı. İlki tamam da ikinci yargıya nereden ulaştınız? Cevap yok.

Hatırlarsanız Trt geçen seneye kadar her yaz başı, tam bu aralarda bir haber okurdu. "Pkk terör örgütü bitme noktasına geldi".  Her yıl papağan gibi tekrarlanan basmakalıp bu cümleyel terörün bitmeyeceği anlaşıldı sanırım. Ama şunu da anlamalısınız; barış süreci, barış süreci diyerek de Pkk bitmez. Pkk ancak ve ancak uzun soluklu ve amansız bir silahlı mücadele sonucu bitirilir. Bittiği 2000'li yıllara bakınız, anlayacaksınız.

Tekrar (s)akil adamlar meselesine gelirsek ilkeli(!)  basınımızın yine ısmarlama haberdeki başarısını göreceksiniz. Tüm illerde aynı sahne, 3-4 vatandaş; yanlarında (s)akil adamlar oturmuşlar. Ortam samimi, anadolu şivesi konuşan bir kadın "terör bitsin, kan akmasın" tarzı bir şeyler geveliyor. Ve bunu da halkın %58'i süreci destekliyor diye yutmamızı bekliyorsunuz.

Daha çok bekleyeceksiniz. Beyzbol sopasından korkuyorsan, camiye imam olacaktın koçum.

Kaliteli Yazıların 5 Altın Kuralı

Blog yazmak çok insan için bir hobi, kimileri içinse gelir kazanma alanı. Her iki grup için de okunmak ve takip edilmek değerli. Çok okunmak ve çok kazanmak için en temel yol, kaliteli ve özgün yazılar. Gelin nasıl daha özgün ve okunulası yazılar yazılır inceleyelim.

Yazının konusu ilgi çekici olmalı. Kişisel bir şeyler yazıyorsanız bile buna dikkat edin. Aslına bakarsak internette ilgileri çok değişik milyonlarca insan olsa da her zaman daha geniş kitleleri hesaplayarak yazın. Genç bir kullanıcı kitlesi olduğunu hesap etmelisiniz. Çokça merak edilen, Google'da çok aranan konuları düşünün. Bu konularda yazdığınız doyurucu ve açık yazılar; öz ve kısa cevaplar blogunuza çokça ziyaretçi çekecektir.

Unutmamak lazım, makarna nasıl yapılır diye Google'layan insanlar var. Geniş düşünün.

Yazının başlığı albenili olmalı. İlgi çekici bir konuda yazılan yazıyı güzel bir başlıkla taçlandırmak lazım gelir. Hem unutmayın, Google aramaları listelendiğinde başlıklar gözükecektir. Öncelikle kendinizi değerlendirerek başlayın işe, sizi o linke tıklamaya itenler ne? "muhteşem", "harika" gibi şaşalı kelimeler; arananın içeride olduğuna ikna eden net başlıklar işinize yarayacaktır.

Bu yazının başlığı da buna örnek olabilir. Şunu da unutmayın,"bakmadan geçme" tarzı pazar üslubu da pek çekici olmayabilir.

Düzgün dil kullanın, imlaya özen gösterin. Bunlar kullanıcılara göze hoş gelen bir içerik sunmanızı sağlar. Güvenilir ve düzgün bir imaj yaratır. Çoğu kullanıcı argo kelimelerden, küfürden hoşlanmaz. Konu içindeki argo sizin üslubunuzun parçası olabilir. Ya da yazımdaki ciddiyet/rahatlık indeksi okuyucu kitlenize yönelik olabilir. Ama kaliteli görünüm vermek için azami özeni göstermekte fayda var.

Bir de unutulmaması gereken nokta herkesin anlayabileceği bir şekilde yazın. Terim kullanıyorsanız açıklayın. Her yaş ve meslek grubundan okuyucunuz olabileceğini unutmayın.

Yazıyı düzenli ve tutarlı bir şekilde aktarın. Uzun yazıları bile alt başlıklara ayırarak okunur kılabilirsiniz.Kişisel bir yazı yazıyorsanız bile anlattığınız olayı/durumu baş-son, önce/sonra ilişkilerine dayanarak anlatın. Güncel bir konu hakkında yazıyorsanız buna daha çok dikkat edin, gerekirse anlattığınız olayla ilgili haber linklerini  de ekleyin. Ara cümlelerle konuyu dağıtmayın, başta belirlediğiniz konudan uzaklaşmayın.

Bildiğiniz konuda yazın/yazdığınız konu hakkında bilgilenin. Bir önceki maddede de belirttiğim gibi haber sitelerinden ya da kaynak sitelerden linkler ekleyerek okuyucunuza olayla ilgili bilgi vermeniz yararlı olacaktır. Bu hem okuyucuya güven verir hem de sadık bir kitle oluşturmanıza yardım edecektir.

Ek olarak da; yazınızın içeriği ne olursa olsun, görsellerle, seslerle desteklemek faydalı olabilir. Bu hem görsellerde indekslenmenizi sağlar hem de yazınızı görsel olarak çekici hale getirir.

Saçmalama Özgürlüğü

Fazıl Say biliyorsunuz bu hafta içinde de açıklandığı gibi, bir çift dize paylaşması sonucunda 10 ay hapis cezası aldı. Tabiki Akp'li bakanlar da bu kararla ilgili açıklama yapma yarışına girdi. En ironik açıklama ise Egemen Bağış'tan geldi. "Saçmalama özgürlüğü!"
"'Keşke mahkeme, Say kararını 'saçmalama özgürlüğü' olarak değerlendirseydi'
Sanırım böyle bir ironi ülkedeki özgürlük alanının ne kadar geniş oluğunu ortaya koyuyor. Beğenemdiği/hoşuna gitmeyen her düşünceye saçma diyip işin içinden sıyrılmak cahil ve aymazların işidir. Ünlü bir sözdür, "Sana katılmıyorum ama sana saygı duyuyorum". Akp'liler bunu unutalı çok oldu. Azınlık olduğu-güçsüz olduğu vakit saygı bekleyip, gücü eline aldığında ise aynı zamanda saygıyı da unutan insanlara bir söz söylenebilir. "Ben sana bakan olamazsın demedim, adam olamazsın dedim".

Diğer bir açıdan saçmalama özgürlüğünden bahsedeceksek bu özgürlükten en çok faydalananın da yine hükümetimizin değerli bakanları olduğu ortada iken; böyle bir söz etmek sanırım kendi ayağına sıkmaktır. Eskide de çok örnek var ama birkaç gün önce, ilacı Türkiye'de olmadığı için Erdoğan Bayraktar'a yakınan kıza; bakanın para vereyim de git üslubu(üslupsuzluğu) takıması saçmalama değil de nedir? "Takla at da görelimler"ler, "Ananı da al git"ler, "Kız mıdır kadın mıdır bilemem"ler, "Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi"ler havada uçuşurken sayın bakanımız Bağış'ın en ufak aykırı görüşü saçma diye nitelendirmesi anlamsız kalıyor.

Bu ülkeye bu kadar saçmalık yetmez gibi bir de Öcalan'ın devletle, meclisle, terörist yuvası Kandil'le adeta bir mektup arkadaşı haline getirilmesinin sorumlusu bir hükümet varken bence Egemen paşam pek konuşmasın. Saçmalamanın kitabını biliyoruz ki siz yazdınız.

Bu ülkede saçmalamak özgür olmasın arkadaş, yasaklansın! Özellikle de devleti yönetme noktasına gelen hayasızların fütursuzca konuşup, her lafında hakaret, her lafında ayrı gaf yapması yasaklansın. Bu ülkede vatandaşla dalga geçmek, sesini duyurmak isteyen vatandaşı korumalarla yaka paça hapise tıkmak da yasaklansın hazır.

Tek ürettiği din temelli bağnazlık ve sindirme politikası olanlar, tek yaptığı Amerika ve büyük güçlerin maşalığı olan bir hükümetin üyelerinin; kendilerini iktidardan etmeye yönelik meşru/gayrımeşru harekete tahammülsüzlüğü yetmedi mi artık? Ele geçirdikleri hukuk sistemi, tamamen kadrolaştıkları polis hiyerarşisi ve tamamen sindirdikleri Ordu ile daha ne yapacaklar, ne kadar tahammül sınırlarını zorlayacaklar merak içerisindeyim.

Neden Blogger?

Bazen kendi kendime soruyorum bu soruyu, neden Blogger kullanıyorum? Bir değil pek çok cevabı var ve pek çoğu da tatmin edici. Her ne kadar bir çok Blogger kullanıcısı sonradan Wordpress'e geçse de sanırım ben hep Blogger'cı kalacağım.

Öncelikle Blogger birçok blog yazarının yazmaya attığı ilk adımdır. Basit bir adım değil bu, internette kullanıcı, alıcı taraf olmaktan karşı tarafa geçip içerik üretici olmak büyük bir adım. Ve bu noktada Blogger özellikle basit yapısı ve kolayca bir Gmail hesabıyla göndermeye başlanmasıyla bir değil, bir kaç adım önde. Kolayca eklenen gadgetler, yüzlerce sitede binlerce tema olanağıyla Blogger bu işe ilk adım atanlara geniş bir hazne sağlıyor.

Diğer bir büyük artı da Blogger'ın bir Google İmparatorluğu parçası olması. Bu yönüyle aramalarda ve seo(arama motoru optimizasyonu) konusunda yine bir kaç adım önde. Bu ne demek, ilgili aramalarda blogunuz önlerde gözükecek demek, yani daha çok ziyaretçi çekecek. Bununla bağlantılı diğer bir artı da ileri derece Adsense entegrasyonu. Adsense Google'ın site sahipleri için reklam servisi. Bu servis sayesinde blogunuza reklam alıp ziyaretçi kitlenizi paraya çevirebileceksiniz. Büyük paralar vaadetmese de yeni başlayanlar için büyük bir teşvik sebebi.

Blogger ileri düzey kullanıcılar için de yeterli. Şablonlarınızı html düzenleyerek hem hazır şablonları istediğiniz gibi düzenleyebilir, hem de sıfırdan kendi tasarım şablonlarınızı oluşturabilirsiniz. Yani hazır temalara mahkum değilsiniz. Blogger yine bu konuda da çok esnek.

Blogger sürekli gelişiyor. Blogger geliştirici blogu da bunları düzenli olarak duyuruyor. Mesela en son olarak ileri düzey kullanıcıların çok kullandığı html editör alanı yenilendi ve birçok gelişkin özelliğe kavuştu. Bundan 1 sene önce de tüm arayüz tasarımını değiştirerek modern bir yapıya kavuşmuştu. Örneğin istatistik alanında Blogger'ın yerleşik istatistik alanı yeterli sayılabilir. Ama daha ayrıntılı istatistikler için bir başka Google ürünü, Google Analitics'i de kullanabilirsiniz. Umarım bir yazıda da bu ürünle ilgili yazacağım, çünkü bu sistem kullanılarak büyük işler başarılabilir.

Blogger ücretsiz. Sanırım Wordpress'e oranla en büyük artısı bedava ve basit olması. Bir host almak, bir domain edinmek, hosta Wordpress kurmak çoğu insan için fazlasıyla zahmetli ve maliyetli. Yeni başlayan birisi için fazlasıyla zor. Tabi blogspot subdomaininden kurtulup, yılda 10-15 $'a kendi domaininizi de alabilirsiniz. Bunun da seo'da büyük artısı olduğu bilinen bir şey.

Özetlersek Blogger sürekli gelişen, her kitleden kullanıcıya hitap eden ve esnek bir sistem.
Tabiki internetin hakimi olan Google'ın da güvencesi ve desteği de yadsınamaz.

Yalnız Yaşamak Hakkında

Blogumda fazlaca kişisel şeyler yazmayı sevmesem de; 1,5 yıllık deneyimli bir "yalnız  yaşayan" olarak bu konuda yazmayı uzun zamandır düşünüyordum. Anlatacaklarım genel olarak kendi yaşadıklarım ve çevremdekilerden gördüklerim olacak.

Nedir yalnız yaşamak? Kimi zaman dünyanın en huzurlu şeyi olabilir, kimi zaman da en berbat durum olabilir. Tabiki bu biraz da "yanlız yaşayan"ın sosyal çevresine bağlı.

Yalnız yaşamak, 
Kimi zaman 5 litrelik damacanadan su içmektir,
Yemeği tabağa koymaya gerek kalmadan tencereden yemektir,
Giyinirken-soyunurken kapı kapatmaya/odaya gitmeye gerek duymamaktır,
Müziğin sesini keyfine göre açmaktır,
İnternet kotasını tek başına doldurmaktır, kotayı paylaşmaya gerek duymamaktır,
Sınav zamanları yalnızlıktan tek başına konuştuğunu farketmektir,
İç sesinle konuşmaktan kendi sesine yabancılaşmaktır,
Bulaşık sırasının hep sende olmasıdır, daha doğrusu bulaşık sırası olmamasıdır,
Sofra adabı denen şeyin tamamen anlamsız kalmasıdır,
Çay suyunu kendin koymak, çayı kendin demlemektir,
Kumandada totoliter bir hakimiyet kurmaktır,
Kalabalık bir eve gittiğinde bunalmaktır,
Yatmadan önce iyi geceler diyecek kimsenin olmaması ve ışığı kapatıp yatmaktır.

Dinler Ne İçin Var?

Evet sorumuz net aslında, dinler ne için var?
Monoteist, Politeist ya da felsefi akımlardan ortaya çıkmış yüzlerce din var tarih sürecinde. Ne işe yaradı bu dinler? Vaadettikleri gibi mutluluğa, nirvanaya ulaştırdı mı acaba?

Dinler böyle birçok soruya gerçek bir cevap veremiyorlar. Sonuçta "öbür taraf"tan kafasında baltayla gelen yok! Sadece soyut vaatler, tehtitler. Sanırım ölmeden de hiçbirimiz emin olamayacağız...

Bir düşünelim, şu an din denen kavramın püff diye uçtuğunu? Kaybımız ne olacaktı?
Sanıyorum ki şu andan tek kaybımız binlerce cami, kilise, havra, sinagog olacaktı. Başka da eksiğimiz olacağını sanmıyorum. Birçoklarının iddia ettiği gibi kaos, yıkım, ölüm, acı gibi bir şey olacağını iddia etmesin, şu an için de yeterince kötülük var.