Allah Belanı Versin Biyokimya!

Birisi "Pala, bana biyokimya ile ilişkini açıkla" derse sanırım bu dersle olan seviyeli ilişkimizi en net özetleyen cümle bu olurdu. Belanı versin, varsa da versin yoksa da versin.

Aslında bunu daha önce de yazmayı düşünmüştüm ama ertelemiştim, sanırım şu an masadan yeni kalmış olarak, biyokimya hakkında yeterli duygu yoğunluğuna sahibim. Hayır zaten ezber yeteneği sıfır sularında gezinen birisi için olabilecek en zor bölümde okuyorum, zaten okul şimdiden uzadı, hem de biyokimyanın etkisi burada oldukça yoğun. Kargacık burgacık notların arasında kafayı yememe ramak kaldı, bunu hissediyorum.

Hele şu İstanbul'un insanı boğan havaları da şimdiden başladı. Ankara böyle değildi be; cidden böyle değildi, olmazdı. Masa başına oturunca terlemeye başlıyorum, odam hamam gibi, vize yaklaşıyor. Anlayacağınız zaman da; mekan da aleyhime işliyor.

Neyse yazınca bir nebze rahatladım sanırım.

İşte böyle.

Kevser Okuyan Muhabbet Kuşu ve Başka Birkaç Şey

Dinleyelim bakalım
Geçen haftalarda izlediğim bir videodan bahsediyorum. Muhtemelen izlemişsinizdir, Diyarbakırlı bir muhabbet kuşu (sözde) Kevser Suresi'ni okuyor. İlginç sayılabilecek bir şey ama video dikkatli izleenince aslında tamamen sahte-saçma bir video olduğu anlaşılacak kadar da amatör bir yapım. Muhtemelen arkadan birisi kuşa dublaj! yapıyor. Daha da ilginci ise videoya yapılan yorumlar;

"Bu ülkede güzel şeyler de oluyor, Allahu Ekber!"

Ciddi anlamda ibretlik bir yorum. Bu ülkede onca rezalet olurken, hala böyle saçma montajlarla avunmamız taktire şayan değil de nedir? Bilmiyorum ama mutlu olmak için bahaneler uydurmakta üstümüze yok. 2000 krizinde işsizlik %20'leri aşıp, nefes almak dahil vergilendirince sesini çıkarmadı bu millet. Aman devlete zeval gelmesin. Aman aman!

Fransız uçakları vurunca Kaddafi düşecek diye sevinen Libyalılar; Amerikan işgali altında ne namus, ne vatan ne şeref bırakılan Iraklılar; basit bir provakasyonda Muhammed'e hakaret var diye ayağa kalkarken sonuna kadar sömürülmeye ses çıkarmadılar. Çok basit bir Doğu milleti kafası. Türkiye, Irak, Mısır, Suriye... Aynı.

***

Bir köşede yıllarca bu vatanın ekmeğini yiyen, Orhan Gencebay, Kadir İnanır, Hülya Koçiğit; öte yanda bu vatanı elleriyle, tırnaklarıyla çekip çeviren Anadolu halkı. Onların açılım denen rezalete çanak tutması, bizim de karşı çıkmamız o kadar doğal ki. Biz bu vatan için çalıştık; onlar kaymağını yedi. Bu ülke kolay kurulmadı, öyle 3-5 acemi demogog ve 3-4 Yeşilçam eskisi ile kimse "çöküş süreci"ne razı olup susmayacak, ki zaten susmuyorlar.

Daha 90 yıl önce gördük biz bu filmi, yaralar hala taze.

***

Efendi hazretlerinin emriyle milli içkimiz ayran olmuş. Bu aşamada yapılması gereken bunu bir yasa önerisiyle taçlandırmak. Akp'li vekiller önerge için sıraya girmiştir bile, ben ne diyorum ki. Birkaç gün içinde ayran içip poz veren ünlüleri görmek de olası.

Ama çok içmeyin paşalar, çarpar. Su katın, sek ağır oluyor.

***

Bu sıralar Survivor milletçe birinci gündem maddemiz. Peh, bizim zamanımızda BBG Eray vardı, bir de gitar çalıp ünlü olmaya çabalayan Melih vardı. Hele hele, donuk konuşmasıyla "Doğa Bey" vardı; Acun kimmiş? Semra Kaynana ile, oğlu Ata'yla büyüdük biz!

Şaka bir yana bu yarışmaların en çok zararı katılanlara oluyor sanıyorum. Bir gün gelecek herkes ünlü olacak sözünün bu kadar gerçek olacağını bilmiyordum, sanırım söyleyen de tahmin edemezdi. Sahte bir şöhret dalgası, para, ün; varlığı güzel de ani düşüş yaşayanların sonu kötü oluyor. Şimdilerde bateri çalan bir çocuk görünüyor solda-sağda. Anne babsının görmemişliği onu da bitirecek. Yazık ki 3 gün sonra unutulunca eşekten düşmüşe dönecek.

***
Bu kadar.

Overlok Makinası Ayağımıza Gelme Artık


Yıllardır kulaklarımız aşina, "Hanımlar müjde, overlok makinası ayağınıza geldi, halılarınız, kilimlerini...". Artık gelmeyin arkadaş, yeter. Bizden size iş çıkmayacak. Nafile. 81 il ve tüm vatan sathında durmadan mücadele eden bir overlok birliği var sanki...

"Amacımız tüm ülkede ve yavru vatan KKTC'de overloksuz halı, kilim, yolluk ve paspas bırakmamak! Bu yolda; her sokak, her mahalle arasında araçlarımızla gezip; sinir edici, kepaze bir kadın sesiyle çığırtkanlık yapacağız. Bu yolda durmaksızın mücedele edeceğimize, tüm yıpranmış halı ve kilim saçakları üzerine yemin ederiz."

Bilmiyorum belki de bunun arkasında bir şey var. Belki de misafir mantığı güdüp;
"Yıllardır biz sizin ayağınıza geldik, bir kere de iade-i ziyaret yapmadınız." diye içlerinden kızıyorlardır. Evet sanırım kabul etmeliyiz ki, overlokçu dostlarımızı yıllar yılı yalnız bıraktık. Evet, bizim suçumuz. Hadi bugün onlarla kucaklaşalım!

***

Blog yazmaya başlamadan önce yalnız kelimesini yanlış yazdığımın farkında değildim açıkçası, imla denetimini kullandığım her seferinde altı çizili "yanlız" kelimesi uyandırdı beni. Hayır, bunca yıldır okuyorum, Türkçe'den edebiyata; Lgs'den, Ygs'ye her türlü sınava girmeme rağmen koca eğitim sistemi bu açığımı bulamamış. Yahu nereye gidiyor bu ülke, ne olacak bu eğitim sistemi???

Bu arada Blogger'ın "blog" kelimesini yanlış kabul etmesi de ne biçim bir saçmalıktır? Neymiş "blok" yazacakmışız. Utan koca Blogger seni!

***

Geçen gün hayatımın hatasını yaptım. Derse geç kaldığım için genelde pek kullanmadığım sokak arasından giderek yolu kısaltmayı hedefliyordum. Ama ne yazık ki çabuk varmak, ekstradan 15 dakika daha geciktim.

Nereden bilebilirdim ki sokakta cuma pazarı kuruluğunu? Hayatımda uzun süredir o kadar çok kadını bir arada görmemiştim sanırım. O yoğunluğu yarmak için yoğun çaba sarfetmeme rağmen olmadı, başaramadım. Ayrıca kadınlardaki alışveriş hırsına da bir kez daha şahit oldum. Alışveriş yapmak üzere yola çıkan bir grup kadın ülke bile fethedebilir tahminimce; o ne cesaret, o ne azimdir arkadaş?

***

Bu kadar.

Erkek Adam Tayt Giymez


Çok doğru, erkek adam tayt giymez. Hele geyikli tayt; aman aman!
Geyikli tayt meraklısı kadınları eleştirirken güzel de, taytlarıyla arzı endam eden Marvel süper kahramanlarına ne demeli?

Süpermen sanırım bilinen ilk taytlı süper kahraman. Batman, Spiderman...
Liste uzun; tamam takım elbise giymelerini beklemiyoruz da rahatlık için tayt giyen, rahat diye babet de giymeye kalkarsa n'apacağız? Babetleriyle kötü kovalayan babetli süper kahraman! Pek de ciddiye alınacak bir görünüş değil! Kahramandan çok ılık görünümü gibi olurdu sanırım.

Peki ya telefon kabinlerinde kıyafetini çıkarıp taytını giyen Clark Kent'i görseniz ne tepki verirdiniz acaba? Korkunç bir manzara, kelli felli bir adam, alelacele soyunup taytını geçiriyor, pelerinini takıyor. Cık, hayır gelmez Süpermen'den bize. O değil, işi bittikten sonra ne yapıyor? O halde tayt-pelerin kombinasyonuyla dolanacak değil ya; acaba üstünü çıkarıp katladığı telefon kabinine gidip tekrar mı değişiyor üstünü? Cık, hiç karizmatik değilsin be Süperman!

Hepsini geçtim de zor zamanlarında Süperman kostümünü nereden buluyorsun adamım, entel boyununda beliren fular gibi kendiliğinden mi oluşuyor nedir? Belki de içlik niyetine giyiyordur taytı-pelerini. Kış günü iyi de yazın yakar be evladım.

Bir Bardak Su ve Yarım Limon


Biliyor musun, sen yokken ne konuşmak ne de yazmak geliyor içimden.

Bilmiyorsun muhtemelen, bilmeni de istemiyordum zaten. 

Elimdeki bir bardak su ile ne yapacağımı tahmin bile edemezsin. Bir bardak su diyip geçme öyle. Bununla neler yaparım neler...

Önce dolabı açıp ne zamandan kaldığı bilinmeyen kokmuş, pörsümüş yarım limonu alacağım; öldüresiye sıkıp suya damlatacağım. Ekşi damlaların dağılışını ve kayboluşunu izleyeceğim usulca.

İşim bittiğinde seninle; ne su o eski berrak su, ne de o limon limon kalabilecek. Su ben; limon sen. Ne sen eskisi gibiyim ne de sen.

1 Mayıs Korkusu

Dinleyelim bakalım
Proleterlerin, emekçi sınıfın birliği; para babası kapitalistlerin  korkulu rüyasıdır. Bir amaç uğruna birleşmiş ve tek yürek olmuş yığınlar her zaman güçlü ve yenilmezdir. Para sahiplerinin tek çıkarı bu emekçi sınıfı bölüp-parçalayıp etkisiz hale getirmektir.

1 Mayıs da işçi hareketinin sembol günlerinden. Ayrıca Taksim'de yaşanan kanlı 1 Mayıs da bugüne anlam yükleyen başka bir olay. Geçmişte kurşun sıkılıp yine de bitirilemeyen bu ruh, birlik ruhu günümüzde de yasaklarla, engellemelerle sindirilmeye, etkisiz hala getirilmeye çalışılıyor. Geçmişte Taksim'in yıllarca kutlamalara kapalı tutulması bir yana şimdi de inşaat çalışmaları bahenesiyle Taksim kutlamalara kapatılmaya çalışıyor. Kimse bana bunun olağan bir durum olduğunu; yasaktan ziyade bir zorunluluk olduğunu anlatmasın. Bunu kimse yemez bu saatten sonra.

Ülkemizde siyasal iktidarlar ne yazık ki hiçbir zaman emekçilerin, ezilenlerin değil de sömürücülerin yanında olmuştur, ve yine ne garip ki şu anki iktidarın oy deposu addedilen yerler düşük gelirli işçi-emekçi-memur yerleşimleridir. Bunda; şüphesiz gözüne din perdesi çekilmiş vatandaşların etkisi de büyük.

"En eski zamanlarda bilgili, görgülü yönetici sınıflar, kitleler üzerinde sürdürdükleri yalanların bir sözcüğüne bile inanmazlarken, dinden, düzenin korunmasının ideolojik kuvveti olarak faydalanmıştır." demiş Georges Politzer. Günümüz için ne kadar doğru olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Geri kalmış toplumların kaderi budur işte.

Ülkemizde ne zaman bir sendikal hareket filizlenecek olsa, bir seviyeden sonra iktidarın güdümüne giren hayasız ve utanmaz tepe kadroları yüzünden hiçbir hareket amacına ulaşamamış, birilerinin çıkarı için oyuncak olmuştur sadece. Kimi zaman da sırf belli çıkarlar için sarı sendikalar kurulup başta da belirttiğim birlik bölünüp emekçi birlik zayıflatılmaya çalışılmıştır. Bunlara en bariz örnek de sanırım "Memur-sen" denen çöplük.

Memur-sen ülkeden memurlara mikroskobik boyutta zamlar yaparken ses çıkarmayan; konu türban olunca milyonlarca imza toplamaya kalkan sarı sendikanın tam karşılığı. Bu kadar gücün ve kudretin vardı ey Memursen; neden bu gücünü memurlara grev hakkı için, daha özgür bir ülke için, insani oranlarda bir zam için kullanmadın? Bu sana sorulmayacak mı? Böyle içi boş dinsel argümanlar sadece sorunu örtmek için yıllardır gözümüze tutulan perdelerden başkası değil.

Memursen 1 Mayıs'ı Çanakkale'de kutlama kararı almış. Kararı kimin dikte ettiği de malumunuz "efendileri" olan siyasal erkler.

Tüm emekçiler işçi/memur/öğrenci bir olmalı, sağlam durmalı. Haklar için-özgürlükler için bu zaruri bir durum. Birlik olmalıyız; bir olmalıyız ama "efendisi" para babaları ve iktidar olan değil, gerçek birlikler olmalıyız. Olmalıyız ki para babaları daha çok korksun!


Akil Adamlara Neden Karşıyım?

Bir soru ile başlayalım. "akil adamlar komisyonu" önerisini ilk dillendiren kimdi?
Garip gelecek ama akil adamlar fikrini ortaya ilk atan Chp ve Kemal Kılıçdaroğlu idi. İsmi olarak benzer olmasına rağmen bugünkü akil adam organizasyonunun ve görevinin Chp'nin ortaya attığı görüşle alakası yok. Neden karşıyım/karşıyız bir de ona bakalım.

Chp'nin önerdiği akil adamların görevi şuydu, belli yörelerin sevilen, sayılan, halkla ilişkisi iyi olan kişileri bir grup kuracak ve bu grup sokağa inerek halkın nabzını tutacaktı. Kendi görüşlerini halka aktaracak, halkın düşüncelerini ve görüşlerini de süzerek bir rapor haline getirip meclise sunacaktı. Peki bugünkü hükümet borazanlığı yapan sakil adamların bu fikirle en ufak bir ilgisi var mı, yok.

Akp Chp'nin tüm önerilerine kulak tıkamaktan başka bir şey yapmadı. Hatta ve hatta; Kılıçdaroğlu diyalog çağrısı yaptığında Bdp ve Chp ittifakından bahsedip Chp'yi Pkk'nın vagonu olmakla suçladı. Silahlar sussun diyenlere, ret cevabı verip sınır ötesi harekat izni alıp, Pkk kamplarını bombaladı.

Neden sonra günümüze geldiğimizde Akp yine çark edip, bu sefer de barış lafını ağzına doladı. Diyalogdan ve silahların susmasından bahsetmeye başladı. Pkk ile görüştüğünü iddia edenlere ateş püskürüp, kısa süre sonra "görüşürüz size ne?" tavrı takındı. Öcalan bir anda siyasal muhatap ilan edilip, devlet tarafından "Kürt Halkı Temsilcisi" nişanesi takıldı, garip ama devlet eliyle.

Sürecin gelişimini özetlemeye çalıştım. Sizce de bu kadar kısa sürede,  Erdoğan ve hükümet söyleminin bu kadar değişmesi normal mi? Değil, bu işin içinde bir iş var. Bu işin içinde Amerika parmağı var.

Şimdi gelelim akil adamlarımıza, İslamcı/Kürtçü tayfasından seçilmiş; tarafsız/halktan taraf olamayacak adeta militan köşe yazarı-düşünür-yazarlarla bu iş olmaz. Toplumla aynı telaşı, aynı dertleri ve çekinceleri taşımayan, sadece çıkarlarına göre konum alan bu insanlar akil falan olamaz. Tek dertleri iktidara olabildiğince yakın olup, kendileri güvenceye almak olan bu adamların toplum tarafından sevilmediği de bir gerçek. Nereye gitseler protesto edilip yuhalanacakları gerçek.

Ülke zor duruma düşse emin olun ilk kaçanlar şimdi köşelerinde ahkam kesen sözde akil adamlardır. Bunların derdi ülkenin hali değil, deri cüzdanları ve sağlam konumlardır. Tek görevleri var. Hükümete olabildiğince zaman kazandırıp halkı uyutmak, kandırmak, iktidar propagandası yapmak. Eğer dertleri 2. paragrafta bahsettiğim gibi olsaydı zaten bu kadro kurulmazdı.

Ağzından salyalar saçarak Türklüğe nefret kusan, vatan-millet kavramından bihaber, kişiliksiz kuklalar unutmasın; tarih bu rezaleti de not düşüyor bir yerlere. Aşağıladığınız, hor gördüğünüz, sömürdüğünüz Türk mileti sizi de alaşağı edip yere serecek. Şimdilik sefanızı sürün. Follow my blog with Bloglovin